Ülkemizdeki ilk Spor Yazarlarından ve Spor Yazarları Derneğini kurarak ilk başkanlığını üstlenen Raşit Giray 1920 yılında Eskişehir’de doğdu. Öğrenimini Ankara’da tamamladı ve 1936 yılında da boks ile spora başladı. 1938 yılında atletizme yönelen Giray’ın, 400 metrede Türkiye İkinci ve Üçüncülüğü, 400 metre engelli de de Türkiye Birinciliğini var. Sağlık nedeniyle sporu bırakan fakat kopamayan Raşit Giray, 1947 yılında Spor Yazarlığına başlamış. Kudret, Ankara Telgraf, Akşam ve Tercüman gazetelerinde çalışmış, Boks, Atletizm ve Futbol Federasyonlarında, başkanlık, as başkanlık ve müşavirlik görevlerinde bulunmuş.
Raşit Giray, başta spor olmak üzere Ankara’da yaşanan tüm gelişmeleri farklı bir dilde kâğıda dökmüş. Evden çıkamadığı, yaşamının son günlerinde, daktilosu ile baş başa kaldığında, sekiz sarı pelür kâğıda sığdırmaya çalıştığı yaşam serüvenine oğlu Milli Atletimiz Ömer Giray aracılığı ile ulaştık. Metni, olduğu gibi yayınlıyor ve 20 Ocak 2000 de kaybettiğimiz Raşit Giray’ı da rahmetle anıyoruz.

-Spor Yazarları Derneğinin Türkiye’de kurucularındansınız. Ve yine Türkiye’de ilk kez gece maçı organizasyonu yapanlardansınız. Bunlar ne zaman ve nasıl oldu? Anlatır mısınız.
“Anlatmasına anlatırız da önce Ankara’nın 1930 lu ve 1940 lı yıllarına değinmek isterim. Bildiğiniz gibi, Ankara Başkent olduğunda Anadolu’nun küçük bir kasabası görünümündeydi. Bir ‘YUKARI YÜZ’ bir de ‘AŞAĞI YÜZ’ diye anılırdı. Yukarı Yüz denilince; Kale içi, Samanpazarı ve Hamamönü anlaşılırdı. Aşağı Yüz ise Samanpazarı’ndan aşağı inilerek gelinen Karaoğlan Çarşısı (Anafartalar Caddesi) Hacı Bayram Mahallesi ve çevresi, İsmetpaşa semti ve bugün Hal’in ve Modern Çarşının bulunduğu ve Zincirli Camine kadar varan bölge ile Suluhan’dan Opera Meydanına kadar uzanan Hacı Doğan Mahallesinden ibaretti. Toplam nüfus 25-30 bin civarındaydı.
Spor tesisi yoktu. Atatürk Orman Çiftliğinde bir tek Karadeniz Yüzme Havuzu vardı. Bugünkü Gençlik Parkı’nın bulunduğu yerde adı ‘AYYILDIZ’ olan bir futbol sahası vardı. Dökülen kömür tozu ve cürufla adeta betonlaşmıştı. Çevresinde ne tribünü, ne duvarı ve ne de tel örgüsü vardı. Bu sahanın yanında, iki katlı ve 8-10 odalı bir bina vardı. Bu bina Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın görev yaptığı yerdi. Ankara Mıntıka Müdürlüğü ( İl Müdürlüğü) de bu binada görev yapıyordu. Biliyorsunuz, T.İ.C. İttifakı 1936 yılında ve onun yerini alacak olan Türk Spor Kurumu kuruluncaya kadar devam etmiştir. Türk Spor Kurumu da 1938 de yerini Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne terk etmişti.
Ayyıldız sahasından başka, Tandoğan’da İmalatı Harbiye (A.Gücü) sahası vardı. 40-50 kişilik tahtadan yapılmış bir kapalı tribünü, çevresinde kırık dökük duvarları bulunuyordu. İmalâtı Harbiye sahasının biraz yukarısında Muhafız Gücü sahası vardı. Sınırı bugüne göre Tandoğan yönündeki Anıtkabir kapısına dayanıyordu. Ve yine o günlerde bugün Tandoğan meydanına bakan apartmanların elbette hiç biri yoktu.
Muhafız Gücü sahası adını, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’i korumakla görevli Muhafız Taburundan almaktaydı. O tarihlerde Cumhurbaşkanını korumakla görevli birlik taburdu. Taburun komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Tekçe’ idi, ileriki yıllarda Albay oldu. Birliğine gelen erlerden, Türk sporuna futbolcu, güreşçi ve atlet olarak pek çok sporcu kazandırdı.
Üçüncü saha ise ‘SARIKIŞLA’ sahası idi. Yıldırım Beyazıt’tan Etlik ve Ayvalı semtlerine giden yolun sağında kalan bölgedir. Bu gün yerinde Altındağ Mahkemeleri ve Tapu Sicil Muhafızlıkları bulunmaktadır. O bölgede askeri birliğimizin talimgâh ve kışlası olduğundan adına ‘Sarıkışla’ sahası denilirdi. Onun da etrafı açık ve zemini topraktı. İki tarafında iki kalesi bulunan bir alandan ibaretti. Bu sahada çevrenin gençleri, mahalle takımları ve askerler top oynar maç yaparlardı.
Bu üç sahaya bir de ‘HAMİDİN TARLASI’ nı ekleyebiliriz. Bugünkü Cebeci Stadı ve Cebeci Pazarının bulunduğu bir hayli geniş alandı. Ancak burada kale direkleri falan yoktu. Hamamönü’nde oturanlar burada özel maçlar yaparlar ve bisiklete binerlerdi. Bu anlattıklarım 1930 lu yıllardır. Yine o yıllarda Başkent gençliğinin yararlandığı KARADENİZ Yüzme Havuzu vardır. Bu havuzda yüzme öğrenerek Türkiye Şampiyonu olan Ankaralı gençler vardır.
O tarihlerde, yani 1930 lu ve 1940 lı yıllarda Ankara’da spor salonu diye bir yer yoktu. Sporcuların tek çalışma olanağı bulabildikleri yer, Ankara Halk Evi’nin (Türk Ocağı) altındaki salondu. Bu salonda güreşçiler, boksörler, eskrimciler idman yaparlardı. Boks ve güreşte, bölge birincilikleri ve sinema gösterimi, Ankara Halk Evi sahnelerinde yapılırdı. 19 Mayıs Stadı 1936 yılında hizmete girdikten sonra, güreş ve boks gibi sporların şampiyonluk müsabakaları yaz aylarında bu statta yapılır oldu.
Bir de şu önemli konuyu özellikle açıklamak isterim. Ankaralı sporcuların çalışmak için yararlandıkları Küçük Tiyatro’nun salonu vardı. Şu anda aklıma geldiği için değinmek isterim, salonda koltuk yoktu. Sahnenin bir tarafında güreşçiler minder çalışması yaparken öte yanda boksörler, tavandan iple sarkıtılan kum torbalarında çalışırlardı. Hatta zaman zaman sahnede kulüp karşılaşmaları ve Bölge birincilikleri de yapılırdı.
19 Mayıs Stadı ile Atatürk Kültür Merkezinin bulunduğu alan yumuşak tabanlı ve hemen hemen bir bataklığı andırıyordu. Sonradan açılan kanallarla bu yöre kurtuldu. 19 Mayıs Stadı ile birlikte Hipodrom yapıldı. Bu gün boş bir alan olan Paraşüt Kulesinin İstasyona bakan yüzüne bir Atış Poligonu yapılmıştı. Statla birlikte bir kompleks oluşturuyorlardı.
Bilindiği gibi 1930 lu ve 1940 lı yıllarda tüm illerde mahalli lig maçları oynanırdı. 1930 lu yıllarda Ankara liginde oynayan takımlardan Gençlerbirliği, İmalatı Harbiye (A.Gücü), Muhafız Gücü, Çankaya, Demirspor, İttifakspor, Güvenspor, Güneş Spor adlarını sayabiliriz. 1940 lı yıllarda ise bunlara 19 Mayıs Spor Kulübünü, Harp Okulunu, Hava Gücünü ve Uçaksavar’ı ilave edebiliriz.
SPOR BASININ DURUMU
Başkentte spor sahalarımız ve spor salonlarımız böyleydi de ya basınımız ne durumdaydı. O tarihlerde Ankara’da sadece CHP nin ve hükümetin sözcülüğünü yapan bir tek ‘HÂKİMİYETİ MİLLİYE’ yani ULUS gazetesi yayınlanırdı. 1946 dan sonra çok partili hayata geçilince, 1947 de BAŞKENT Gazetesi yayınlanmaya başladı. Bunu DİKKAT Gazetesi izledi. Dikkat Gazetesi bir süre sonra adını KUVVET’e ve daha sonra da KUDRET’e çevirdi. 1948 yılında ise Demokrat Partinin organı olan ZAFER Gazetesi yayın hayatına girdi. Bu arada CHP milletvekilliği ve bakanlık yapmış olan CAVİT ORAL’ın HÜRSES Gazetesi de yayınlanmaya başladı.
1948 yılında İstanbul gazetelerinden sadece iki tanesinin Ankara’da temsilcileri vardı. Hürriyet Gazetesi 1948 Londra Olimpiyatlarıyla birlikte yayına girmişti, Ankara Temsilcisi de Emin Karakuş idi. Emin Karakuş aynı zamanda Ankaragücü’nün de kurucularındandır. Emin Karakuş, İstanbul Tophanesi sanatkârlarındandır. Aynı zamanda Tophane takımında da futbol oynamaktadır. İstanbul’un işgaliyle birlikte birçok vatansever gibi o da Ankara’ya gelmiş, Ankara Tophanesinde çalışmaya başlamıştır. Ve buradan da zamanla Hürriyet Gazetesinin Ankara Temsilcisi olmuştur.
Bir de Yunus Nadi’nin kurduğu Cumhuriyet Gazetesinin temsilciliği vardı. Temsilcisi Mekki Sait Esen’dir. İstanbul’dan Son Posta, Akşam, Yeni Sabah, Tasviri Efkâr, Vatan, Son Saat gibi gazeteler de yayınlanmaktadır. Ancak bunların başkentte temsilcileri yoktur. Trenle gelen İstanbul gazetelerinin dağıtımını Akba Kitapevi sahibi Bilâl Akba yapmaktadır.
Yukarıda da belirttiğim gibi 1940 lı yılların sonunda Ankara’da Ulus, Zafer, Kudret ve Hürses den ibaret dört gazete yayınlanıyordu. Yine o tarihlerde basın meslek kuruluşları örgütlenmemişti. Sendikaların adı bile geçmiyordu. Ankara’da sadece bugün hepimizin üye olduğu Ankara Gazeteciler Cemiyeti vardı. Basın emekçisinin hiçbir güvencesi yoktu. Spor yazarlığı da diğerleri gibi bir ihtisas dalı değildi.
Ajans olarak bir tek Anadolu Ajansı vardı. 1951 yılında Kemal Zeki Gençosman Ankara Ajansını kuru. Ulus ve Anadolu Ajansında çalışan pek çok gazeteci bu ajansa yardımcı oldular. Bunlar arasında Cüneyt Arcayürek, Haluk Tuncalı, Nizam Payzın, Şinasi Nahit Berker, İbrahim Cüceoğlu, Doğan Kasaroğlu, Çetin Altan, Gazanfer Kunt ve Fethi Giray’ı sayabilirim.”-İstanbul’a katılışınız nasıl oldu?
“Dünya Spor Yazarları Dernekleri bir araya gelerek bir konfederasyon oluşturmuşlar ve Dünya çapında bazı haklar elde etmişler. Olimpiyatları ve çeşitli Avrupa ve Dünya şampiyonalarını izleyecek spor yazarlarının tespitini ve izleme hakkının verilmesini sağlamışlar. Türkiye Spor Yazarları Derneği arkadaşlarımız geldiler ve durumu bize uzun uzun anlattılar. Şayet, dernek kişiliğimiz ve yetkilerimiz korunursa kendilerine katılabileceğimizi söyledik. Bu konuşmalarımız Halit Kıvanç, Necmi Tanyolaç ve Erdoğan Arıpınar ile geçti. Sonuçta biz Ankara Spor Yazarları Derneği, Türkiye Spor Yazarları Derneğinin bir şubesi olduk ve o zamandan beri de daha da gelişmiş olarak görevimizi sürdürmekteyiz.”
-Peki,1951 yılından bu yana spor yazarlığında ve dernekte gördüğünüz farklılıklar var mı?
“Hiç olmaz olur mu? Geçen süre 40 yılı aşkın. Spor yazarlığı bir ihtisas dalı oldu. Hatta kendi dalı içinde de kollara ayrıldı. Şimdi tüm spor dallarına başka başka arkadaşlarımız bakmakta ve yazmaktadır. Güreş, Basketbol, Futbol, Eskrim, Voleybol ve diğerlerine ayrı ayrı arkadaşlarımız bakmaktadır. Parlamento Muhabirleri, Foto Muhabirleri, örgütlendiler. Hatta bakanlıklar yazarlar arasında taksim edildi. Artık her konu uzmanlaşmak istemektedir.
Biz Ankara Spor Yazarları Derneğini kurduğumuz zaman 10-12 kişi kadardık. Bugün Ankara’daki spor yazarlarının ve derneğimizin üye sayısı 120 den fazladır. Şimdi bir de televizyon spor uzmanları vardır. O da başlı başına bir özellik ve yetenek istemektedir.
Bizim o zamanki kuşağımızdan çok az kaldık. Kaybettiklerimiz Ferit Karslı ile başlar, İlhami Tansel, Ercüment Kahyaoğlu, Genç Ağagenç, Hüseyin Çankayalı, İhsan Biricik, Nejat Akkan, Haydar Özakman ve Turan Doğu ile devam edegelmiştir. Üzüntüyle belirteyim ki genç kuşaktan da ve yakın zamanımızda da kayıplarımız oldu. Ne var ki, Allah’ın kurmuş olduğu bir düzen yüzyıllardan beri süregelmektedir. Çark bir kısmını götürürken, bir kısmını da getirmektedir. Ben bir takım sıkıntı ve üzüntülerine rağmen yeni kuşağın daha başarılı olduğuna Türk sporuna ve yazarlığına büyük katkıları

-Spor yazarları Derneğinin kuruluşu nasıl oldu?
“Bizim Spor Yazarları derneğini kurduğumuz 1951 yılında; Cezmi Başar Hürses Gazetesinde, Haydar Özakman ve Nejat Akkan Zafer Gazetesinde, Ferit Karslı ve Cemal Saltık Ulus Gazetesinde çalışıyorlardı. Anadolu Ajansına İlhami Tansel ve Kudret Gazetesine de ben bakıyordum. Ücretler çok düşüktü. Mesela ben ayda 30 lira alıyordum İşte bu saydıklarım birkaç hevesli idi. Çünkü hepimizin ayrıca çalıştığı asli işleri vardı. Ben 8-10 yıl spor yapmıştım. Ve spor yaparken de bazı spor mecmualarına (Kırmızı Beyaz-Ankara Spor) yazılar yazmış, haberler ulaştırmıştım. Sporu bıraktıktan sonra da kopmamak için, bir dostum aracılığı ile (rahmetli Nihat Kürşat) Kudret Gazetesinde spor yazarlığına başlamıştım.
O tarihlerde gazetelerde spor haberlerine çok az yer verilirdi. Bir sütunun yarısı veya yan yana iki yarım sütun… Türkiye’de ilk kez spor haber ve makalelerinde devrim yapan Vatan Gazetesi oldu. Tam sayfa spor haberleri ile birlikte resim ve makale vererek büyük bir atılım yaptı. Vatan Gazetesinde spor sayfasını düzenleyen Kemal Onan’dı, (Con Kemal). Con Kemal’e yanıtı Ankara’dan Ferit Karslı verdi. Ferit Karslı Ankaragücü’nün de üyesi idi, 26 yaşında yani 1926 yılında Ankara Mıntıka Müdürlüğü (İl Müdürlüğü) yapmış, Ankara Milli Eğitim Müdür yardımcılığında bulunmuştu. O tarihlerde Ankara Belediyesinde Baş Müfettiş idi. Bu arada parti organı olan Ulus Gazetesinde spor için geniş sütunlar elde etti. Sporun hemen her dalı için konu buluyor ve yazıyordu.
Orhan Şeref Apak ile yakınlığım sporculuğum sırasında başladı. Ben boks çalışırken, atletizme teşvik eden de o oldu. Bizler bir avuç spor yazarı, Ankara Kulüplerinin bir avuç yöneticileriyle içli dışlı idik. Sık sık bir araya gelir, başkent sporunun sorunlarını konuşurduk Zaman zaman rahmetli Orhan Şeref Apak’ın Küçük Esat’taki evine de gidiyor ve sohbet ediyorduk. Apak o tarihlerde Gümrük ve İnhisarlar Vekâletinde Levazım Müdür yardımcısı idi. Sonradan müdür oldu ve ileriki yıllarda Dış İşleri Bakanlığına geçti.
1951 yılının Nisan ayında bir gün birkaç arkadaş toplanarak Orhan Şeref Apak’a gitmiştik. Çünkü Apak Futbol Federasyonu Başkanlığı için resmen olmasa bile perde arkasından adaylığını koymuştu. Bizler de kendisine destek oluyorduk. Şu anda hatırladığım kadarıyla Cezmi Başar, Cemal Saltık, Haydar Özakman ve İlhami Tansel vardı. Uzun zamandır kafamda yavaş yavaş oluşan bir fikir vardı, meslek kuruluşu üzerinde duruyordum. Neden Gazeteciler Cemiyeti olurdu da Spor Yazarları Derneği olmazdı… Cemiyetler kanununda böyle bir derneğin kurulmasına engel olacak bir hüküm yoktu. Gelse gelse tepki, Ankara Gazeteciler Cemiyetinden gelebilirdi, çünkü üyesi idik. Belki de ya bizi ya da Spor Yazarları Derneğinden birini tercih edin diyebilirlerdi. Bunlar daha sonra düşünülecek konulardı.
1951 yılının Şubat ayında Beden Terbiyesi Genel Müdürü rahmetli Danyal Akbel bana Boks Federasyonu Başkanlığı teklif etmiş ben de kabul etmiştim. Çok yönlü bir çalışma içine girmiştim. Bankam, Gazete ve Federasyon arasında gidip geliyordum. İkinci dünya savaşı 1938 yılından 1945 yılına kadar sürmüş ve bizlerin dünya ile irtibatı hemen hemen kesilmişti. Sporda 1946 yılında başlayan dış temaslarla Türk Sporu yavaş yavaş dünyaya açılıyor ve dolayısı ile biz spor yazarları da dünyada olup bitenlerden haberdar oluyorduk. Batıda spor yazarlarının da örgütlendiğini duymuştum. Bunu ilk kez Orhan Şeref Apak’ı ziyaret ettiğimiz gün kendisine açtım. Arkadaşlarım da ilk kez duydular. Apak böyle bir derneğin kurulmasını çok yerinde buldu ve ‘Derneği kurduğunuz zaman daha güçlü olursunuz’ diyerek bizleri teşvik etti.
Ertesi hafta 19 Mayıs stadında maçları izlerken, konuyu Ferit Karslı ağabeyime açtım. ‘Bu iş nereden aklına geldi? Hadi göreyim seni’ dedi, tüzüğü hazırlayıp hazırlayamayacağımı sordu. ‘Ferit Ağabey bilmiyorum ama hazırlamaya çalışırım’ dedim. Bir hafta on gün çalıştıktan sonra 3.5 sayfalık bir taslak hazırladım. Ferit Karslı aynı zamanda Ankara Hukuk Fakültesinden mezundu, tüzüğü kendisine götürdüm. Okudu bazı yerlerini çıkardı, bazı yerlerine ilaveler yaptı. Sonra da maddelerin redaksiyonunu yaparak elime verdi. Tüzüğü daktilo ederek çoğalttım. Birer kopyasını arkadaşlara vererek görüşlerini aldım hepsi olumlu yanıt verdi.
Uzatmayalım. İlk Genel Kurulumuzun yapılacağı yerin saptanması gerekiyordu. Dernek Merkezi olarak da Işıklarda oturduğum 2 odalı evi göstermiştim. Ferit Karslı ‘Raşit Genel Kurulu bizim evde yapalım’ önerisinde bulundu.
İLK GENEL KURUL
Ferit Karslının Bahçelievler’deki evinin çardaklı bahçesinde ilk genel kurul toplantımızı yaptık. Derneğimizin adı ‘ANKARA SPOR YAZARLARI DERNEĞİ’ idi. 10-11 kişi kadardık. Tüzüğümüze göre Yönetim Kurulu başkan da dahil 5 kişi, denetçi kadrosu 2 kişi olarak tespit edilmişti. Seçim yapıldı, Ferit Karslı ile birlikte dört arkadaş Yönetim Kuruluna seçildik. Açık oylama ile Ferit Karslıyı başkan seçtik, kabul etmedi. ‘Spor Yazarları Derneği fikrini ben değil, genç olan sizler ortaya attınız. Tüzüğü Raşit hazırladı, genç ve yeni fikirlere saygım büyüktür, ben Raşit’i başkanlığa teklif ediyorum, onun emrinde bir üye olarak çalışmaktan büyük mutluluk duyacağım’ dedi. Tüm arkadaşların ısrarına rağmen kabul etmedi ve ben başkan olmak zorunda kaldım.
Ne yazık ki bizim değerli ve deneyimli ağabeyimiz Ferit Karslı, üç ay sonra İstanbul’da geçirdiği bir bel fıtığı ameliyatı sonunda yaşamını yitirdi.”
-Denek kurulduktan sonra ne gibi çalışmalarınız oldu?
“Biliyorsunuz Türk Futbolunda profesyonellik 1952 yılında kabul edildi. İstanbul, Ankara ve İzmir’de Profesyonel Bölge Ligi oynanmaya başlandı. Amatör olmalarına rağmen askeri güçler de Ankara Profesyonel liginde oynadılar. O yıl Ankara Ligi; Gençlerbirliği, Ankara Gücü, Hava Gücü, Harp Okulu, Kara Gücü, Demirspor, Hacettepe ve Kalespor’dan ibaretti.
Kulüp yöneticileri, yaptığımız görüşmeler sonunda lig maçlarının hasılatından derneğimize %7 hisse verilmesini kabul ettiler. Böylece Ankara Spor Yazarları Derneği, üye aidatlarının dışında küçümsenmeyecek bir gelir de elde etmişti.
O tarihlerde henüz ‘SAHALARA SERBEST GİRİŞ’ yönetmeliği falan yoktu. Biz dernek olarak Ankara Bölge Müdürlüğü’ne müracaat ederek, Spor yazarlarına verilecek ‘SERBEST GİRİŞ KARTLARI’ yetkisini aldık. Dünya Ordulararası Futbol ve Atletizm Şampiyonalarına katılan ordu takımlarımızla arkadaşlarımızı yurt dışına göndermek olanağı bulduk. Arkadaşlarımız askeri uçaklardan yararlanıyor, yurt dışındaki masraflarını kendileri karşılıyordu. O zamanlar 1 mark 60, bir dolar 1.20 kuruştu.”
-Bir de Türkiye’de ilk kez organize ettiğiniz gece maçı var. O tarihlerde hiç bir stadımız ışıklandırılmış değildi. Bu nasıl oldu?
“Efendim ben 1946 yılında Atletizm Milli Takımı ile Mısır’a gitmiştim. Spor kafilemiz 18 atlet ve 10 güreşçiden oluşuyordu. Güreş Federasyonu başkanı Vehbi Emre, Atletizm Federasyon Başkanı da Naili Moran idi. Kadeş Vapuru ile ve altı gün süren bir yolculuktan sonra İskenderiye’ye vardık. Uzatmayalım. İlk yarışmamızı İskenderiye’de, Mısır ve Mısırlı Rumlardan oluşan iki takımla yaptık sonra Kahire’ye geçtik. Kahire’deki yarışmamız gece yapıldı. Çünkü mevsim Mayıs ayı idi ve nerede ise yaza girilecekti. Hava sıcaktı. Akşam yarışma stadına gittiğimiz zaman, yarışma pistinin çevresi askeri ışıldaklarla çevrilmişti. On ışıldağın ışıkları havada birleştirilince, yarışma alanı pek parlakta olmasa aydınlanıyordu. Bende gece maçı fikri Kahire’deki bu olaydan esinlenerek doğdu.
Konuyu o zaman bölge müdürlüğüne vekâlet eden Ziya Ozan’a açtım. Bana ‘ ışıldakları temin ederiz’ dedi. 1956 yılında Genel Kurmay Başkanı rahmetli Nurettin Baransel’di. Üç arkadaş giderek kendisine arz ettik. Rahmetli sporu çok seven bir kişiliğe sahipti. Gerekli emri verdi ve bir ışıldak taburu emrimize tahsis edildi. Işıldakları 19 Mayıs stadına getirerek geceleri denemelere başladık. İlkin, 6 ışıldak, stadın dışından ışıklarını 19 Mayıs sahasının üzerinde birleştirdiler. Bizler sahada inceledik ve maalesef gerekli randımanı alamadığımıza karar verdik. Düşündük, taşındık ve ışıldakların bir de içeriden denenmesine karar verdik. Verdik ama ışıldakları stat içine nasıl sokacaktık? Kapılardan girmesi mümkün değildi.
Işıldak birliğinin komutanı subay, şayet maraton kulesi tribünlerinin altındaki kapı zemini iki metre kazılırsa ışıldakların stada girebileceğini söyledi. Durumu rahmetli Ziya Ozan’a bildirdik. Amelelere emir verdi. Bugünkü kapalı tribünlerin tam karşısındaki tribün alt kapısının zemini iki metre kazıldı ve ışıldaklar stada girdi. Sahanın dört bir yanına dağıldı, 8 ışıldak sahanın tam üstünde ışıklarını birleştirdiler. Sahanın bazı yerleri aydınlanıyor ama pek çok yeri de karanlık kalıyordu. Kahire’de de sahanın her yanı istenildiği gibi aydınlık değildi ama pist ve kulvarlar belli olduğundan herhangi bir sıkıntı çekilmiyordu.
Işıldak birliğinin komutanı “Işığı bir de kapalı tribünden yansıtalım” önerisinde bulundu, kuşkusuz peki dedik. Işıldaklar kapalı tribün önüne dizildi ve ışıklarını tribünün tavanına çevirdiler. Hayret bir şey… Saha pırıl pırıl oldu. Biz bu denemeleri yaparken yanımızda kulüplerin yönetici ve futbolcuları da vardı. Futbolcular topla sahanın çeşitle yerlerine gittiler ve hiçbir sıkıntı çekmediklerini, rahatlıkla maç oynayabileceklerini bildirdiler.
Sonuçta G. Birliği ile Demirspor bir gece maçı yaptılar ve biz dernek olarak o tarihte 7.500 lira para kazandık.”
-Başka illerde spor yazarları derneği var mıydı?
“Biz Ankara olarak Spor Yazarları Derneğimizi kurduğumuz zaman Türkiye’de hiçbir ilde spor yazarları derneği yoktu. Rahmetli Çetin Esen Kaftan benden dernek tüzüğünün kopyasını istedi, kendisine gönderdim. Zannederim İzmir’de spor yazarları derneğinin kurulmasında katkısı oldu. Yine Eskişehir’deki arkadaşlar da tüzük rica ettiler, onlara da gönderdik. Biliyorsunuz Türkiye Spor Yazarları Derneği 1963 yılında kuruldu. Yani Ankara’da bizim derneğimizden tam 12 yıl sonra. Bu arada Ankara’dan İstanbul’a giden Necmi Tanyolaç, İhsan Biricik gibi arkadaşlarımız da vardı. Nitekim rahmetli İhsan Biricik ilk kez Ankara Spor Yazarları Derneğine üye olmuş, sonra İstanbul’a gittiğinde Türkiye Spor Yazarları Derneğine de katılmıştır.”