Tüm dünyadaki iklimsel değişimlerin ve doğanın gördüğü zararın sonucunda, yakın gelecekte insanlığı bekleyen felaketler uzun süredir gündemimizde. Bir fırtınayı camın arkasından seyretmek gibi, olabileceklerin vahametiyle ilgili tahayyülü geniş açıklamaları, bir yandan korkarak, diğer yandan sanki çok uzak bir tarihte olacak hissiyle deyim yerindeyse “tahtalara vurarak” dinledik.
Bununla birlikte dünyanın bir tarafı gıda israfı konusunda sınırları zorlarken, diğer tarafında açlıkla boğuşan milyonlarca insanın varlığı çözülmesi gereken bir problem iken, 2019 yılının son aylarında ortaya çıkan Covid-19 salgını ile birlikte güvenli gıdaya erişim gündemimizin en üst sıralarına çıktı. Dolayısıyla tarımsal emek piyasası ve çiftçiler her zamankinden de hayati bir önem arz ediyordu.
Ancak Türkiye’de tarımın yıllar içinde geldiği nokta maalesef vahim. Birçok tarım ürününün ithal edildiği, tarımsal üretimde kullanılan materyallerin ve akaryakıtın döviz kuruna bağlı olduğu güncel durumda, çiftçilerin sorunları hükümet tarafından halen göz ardı edilmekte. Tüm bunlar göz önüne alındığında kadın çiftçilerin sorunları daha da büyük. Kadınlar Türkiye tarımını omuzlarında taşırken, bu yüke bir de görünmeyen ev içi emek ekleniyor. Sorunların daha da derinleştiği bir Türkiye ortamında, Ankara şehir merkezine sadece 30 kilometre uzaklıkta bulunan Elmadağ ilçesinin Edige köyündeki kadın çiftçilerle buluştuk. Covid-19 Pandemisi sürecinde çiftçilik ve kadın olma hali ile ilgili ne gibi sorunlar yaşadıklarını, bu sorunlara ne gibi çözümler talep ettiklerini sorduk.
Edige köyünde çiftçi kayıt sistemine kayıtlı kadın çiftçiler adına Dilek Asaletli ile görüştük. Dilek hanım doğma büyüme Edigeli. Tarımsal faaliyetlerin her aşamasında bulunduğunu söylüyor. Küçük yaşlardan itibaren ekim-dikim, sulama, gübreleme, çapalama, hayvan bakımı gibi tarımsal emeğin tüm süreçlerinde yer almış. Kendini ve ailesini yaşatan emeğin tarıma verilen emek olduğunu söylüyor. Eşi, Edige Köyü muhtarı Veli Asaletli de köyde aktif olarak tarım yapan kişiler arasında.
Pandemi süreci dediğimiz ve neredeyse 3 yılını doldurmak üzere olan bu süreçte ne gibi sorunlar yaşadıklarını sorduğumuzda ise şunları sıralıyor Dilek Hanım: “Pandemide tarımsal faaliyetlerimiz yarı yarıya düştü. Hem üretim hem pazarlama açısından. Ama diğer yandan tüm giderlerimiz de arttı. Kapanmalar da olunca ürünlerimizi satmaya gidemedik ilçeye. Okuyan çocuklarımız var çoğumuzun. Uzaktan eğitim, bilgisayar, tablet derken bir de bunlar eklendi giderlerimize. Daha elektrik, su faturalarına temizlik giderlerine gelmedim bile.”
Önceki sözlerine şöyle devam ediyor: “Üretimde kullandığımız her şeyin fiyatı arttı; gübre, mazot, ilaç, her şey.. Biz mazotu borçlanarak aldık. Ürünümüz elimizde kalmasın diye de çok ucuza sattık. Ama market ihtiyaçlarımıza bile gücümüz yetmiyor. Tarım Kredi Kooperatiflerine borcumuz var. Salgında aç kalmamak için daha çok emek verdik tarlaya bahçeye. Ama bir de kuraklık vurdu buraları ekinler hasadı göremedi. Bizim işimiz tarımdır. Ancak artık ne yapalım biz de bilmiyoruz.”
Gıda Krizi Kapıda
Tam bu noktada Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2021 yılına ilişkin tahıl ve diğer bitkisel ürünler üretiminin azalacağı yönünde bir projeksiyon açıkladığını hatırlayalım. TÜİK’e göre 2021 yılında tahıl ve diğer bitkisel ürünlerin üretimi ile ilgili bir düşüş olacağı öngörüsü mevcut. Diğer tüm tarımsal girdilerin pahalanmasının yanı sıra, üretimdeki düşüşün en büyük sebeplerinden birinin kuraklık faktörü olacağı biliniyor.
Bitkisel Üretim 2020-2021
Kuraklığın arttığını Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) yayınladığı rapor ve grafiklerden de görüyoruz. MGM’ye göre İç Anadolu Bölgesi’nde 2021 yılı yıllık yağış miktarı, 2020 yılına göre genel alanda %20, tarım alanında ise %13 azaldı. Bu yılın sadece Ekim ayında, yağış göstergelerinin bir önceki yıla göre %55 azaldığı belirtiliyor.
Tarımı Omuzlarında Yükselten Kadınlar
Dilek Hanım’a “Köyde hem kadın hem de çiftçi olmanın zorlukları nelerdir?” diye soruyoruz, bu sorumuz daha derin yanıtlanıyor kendisi tarafından: “Zor tabi. Hem evde hem bahçede çalışmak zor. Bir yandan ürünlerimiz zarara uğruyor satamıyoruz. Emeğimiz hiç oluyor. Zorluk bahçede de kalmıyor. Eve geldiğimizde de tüm işler biz kadınlara bakıyor. Ev halkının bakımı, beslenmesi, temizliği her şeyi… Kadınlar çiftçilikte ayrımcılığa uğruyorlar. Hem ev işi hem tarla-bahçe işi yapıyorlar. Erkekler daha az eziliyor köylük yerde. Her şey kadınların üstünde. Ama bu iş bizim geçimimizdir yapmaya mecburuz. Kadınlar her şeyi sırtlanmak zorunda.” Pandemi sürecinde destek almadıklarını, kendi emekleriyle ayakta kaldıklarını belirtiyor kadınlar.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, 15 Ekim 2020’de Kadın Çiftçiler Günü açıklamasında, dünya genelinde kadın çiftçilerin tarım, gıda güvenliği, iklim değişikliği ve doğal kaynakların korunması ve sürdürülmesi gibi konularda en önemli konumda olduğunu belirtmişti. Ayrıca dünyanın birçok yerinde Covid-19 süreciyle birlikte kadın çiftçilerin cinsiyetçilik, ırkçılık gibi ayrımcılığa daha çok maruz kaldığı ve artan ev içi emek ile çoğu kadının karşı karşıya olduğu şiddet olgusu düşünüldüğünde kadınlar salgın sürecindeki en ağır yükleri taşımak zorunda kaldılar. Guterres, tüm bu sorunların çözümü için kadın çiftçilerin ihtiyacı olan sosyal güvenlik, sağlık ve tarımsal bilginin verilmesi, onların korunması ve şartlarının iyileştirilmesi gibi konularda herkesin dayanışma içinde olması gerektiğini vurguladı.
Kadın çiftçilerin önemini konuştuğumuz görüşmeyi sonlandırırken Dilek Hanım’a “Tüm saydığınız sorunlara ne gibi çözümler üretiyorsunuz ve devletten ne gibi talepleriniz var?” diye soruyoruz. Cevabı şu şekilde veriyor: “Biz çözümü çalışarak bulmaya uğraşıyoruz. Pandemi ürünlerimizi satmamızı engelledi, ama kimseye muhtaç olmamak için, ayakta kalmak için çalışıyoruz. En azından kendimize yetecek ürün üretmeye uğraşıyoruz. Devletten tarımsal üretimde girdi ve mazot desteği vermesini istiyoruz tabii. Çoğu çiftçi girdilere yetişemediği için bu işi bırakmayı düşünüyor. Buna hemen çözüm üretilmesi lazım. Ayrıca kadın çiftçilere maddi destekte bulunulmalı, sosyal haklarımız tanımlanmalı, sigorta yapılmalı ve emeklilik hakkımız verilmeli. Hem ev içindeki hem tarladaki-bahçedeki emeğimize karşılık. Bunları istiyoruz. Borçlarımızın silinmesini istiyoruz. Yoksa ben kendi çocuklarıma bile çiftçiliği öneremiyorum bu zorluklar varken.” diyerek sözlerini noktalıyor.
Türkiye’de tarım sektörünün durumu maalesef her geçen gün daha vahim bir hal alıyor. Kadın çiftçileri ise bu zorluklardan iki kat etkileniyor. Bu durumun uzun yıllara dayandığını söylemek mümkün, güncel tablo da gelecek için umut vermekten uzak. Türkiye’de tarım politikalarının hızla iyileştirilmesi gerekiyor. Aksi halde gıda krizi yaşamamıza sayılı günler kaldı.
Kaynaklar: