GAZETECİLİK SAYGIN BİR MESLEK OLMALI…
Gazetecilik mesleğinde gerçek bir duayen Gazanfer Kunt. Saraya
bir hariciyecinin çocuğu olarak 1920 yılında dünyaya gelen ve ardından zor günler yaşayan bir aile içinde büyüyen, Cumhuriyet döneminde gazeteciliğe muhabir olarak başlayan, ardından gazete ve matbaa sahipliğine kadar yükselen, 27 Mayıs ihtilalinden sonra geçirdiği sıkıntılı döneme ve haksızlıklara dayanamayarak kendini emekli eden, Bodrum Torba’da ilk evi yaparak buraya yerleşen Gazanfer Kunt ve elli yıllık eşi Nedret hanımla,İ zmir’deki evlerinde bir söyleşi yaptık. Başkent Basını nasıldı, gazetecileri kimlerdi, nasıl yaşarlardı ya kadar uzandık. Bakın kimleri anmadık ki…
Gazanfer Kunt sözlerine “ Neydi o şarkı? Sorusuyla başladı ve -Ben hep seni mazideki halinle tanırım- dizelerini mırıldanarak ekledi, bir de rahmetli Şair Emin Bülent vardı, çok beyefendi bir insandı. Onun şiirindeki gibi; 52 yıl geçti, 52 gün gibi. Şimdi bizde seksen geçti, doksan yıl geçti”…
“Ben gazeteciliği çok severim, bu gün genç yaşlarda olsam yine gazeteci olmak isterim” sözleriyle meslek özlemini vurgulayan Gazanfer Kunt, “çok onore bir meslek, bir topluluğa girdiği zaman ayağa kalkılır, şapka çıkarılırdı. Öyle olmasını isterim gazeteciliğin. Şimdi böyle değil şeklinde konuşmak da istemiyorum ama daha saygın bir hale gelmesini istiyorum”diyor.
Yaşam öyküsüne de “ şansız bir devrede İstanbul’da dünyaya gelmişim” diyerek başlıyor Gazanfer Kunt. Bir yaşına gelmeden hariciyeci babası Süleyman Fehmi’nin memuriyette açığa alınması ve maaşının üçte bire düşmesi ile başlayan sıkıntılı günleri sanki yeniden yaşayarak anlatıyor. Balıkesir’in Balya ilçesindeki maden ocağında işbulan babasının, işletmeci Fransız firmanın yarattığı çevre kirliliğinden dolayı ödemediği tazminatı gündeme getirmesi, bu işinin de sonu oluyor. Sorunları artık Süleyman Fehmi’nin sağlığı kaldırmıyor ve 42 yaşında yaşama veda ediyor.
Annesi ve üç kız kardeşi ile birlikte İstanbul’a dönen ailenin ayakta kalma mücadelesi verdiği dönemi Kunt, “ annem saçını süpürge etti bizi okuttu” sözleriyle özetliyor.
GAZETECİLİKLE TANIŞMA
Aralarında akrabalık da olan, Sarayda Masraf Nazırlığını yapmışailenin oğlu İzzet Muhittin Apak ile arkadaşı Talat Mithat spor gazetesi çıkartmaktadır, orta okul yıllarında Gazanfer Kunt’da bu mesleğe ilgi duymaya başlar. Ayrıca öğretmeni İzzet Aykol da Akşam gazetesi ile ilgilidir ve zaman zaman onu da yanında götürmektedir. Daha sonra kendisi Yeni Sabah gazetesinde işbulur, fakat gazete ekonomik krizdedir. Haydarpaşa Lisesini bitirir ve askere alınır. 36 Ay yedek subaylık yapar, terhisinden sonra gideceği yeri Ankara, Rüzgarlı Sokak olarak çok önceden belirlemiştir.
Gazanfer Kunt, kendi deyimi ile “1943 yılında Ulus Gazetesiyle temasa geçtiğinde”, tek parti, tek gazete dönemidir. Stajyerlik sonrasında kadro, Genel İdare Kurulundan çıkmaktadır. Falih Rıfkı, Mümtaz Faik beyleri de çalıştığı Ulus Gazetesi’ne esas eleman olarak işe alınır. Kemal Zeki Gençosman, Nermin Abadan, Kemal Bağlarlı da aynı dönemde işe girerler ama onlar savaşyıllarında, yabancı radyoları dinleyerek haber toplamaktadırlar.
Gazanfer Kunt, Ulus Gazetesi’nin röportajlarını yapan genç elemanıdır artık. Cahit Sıtkı ile Yenişehir’de bir daireyi paylaşsa da gece geç saatlere kadar gazetede kalmaktadır. Onun bu fedakârlığını gazete hizmetlisi, “biraz uyu” diyerek, kuştüyü yastıklı, maroken koltuklu Falih Rıfkı beyin odasını açarak ödüllendirmeye de başlamıştır. Gazete yönetimi de 1948 yılında Londra Olimpiyatları ile birlikte Avrupa’da büyük bir geziye gönderir Kunt’u.
Kunt, Cüneyt Arcayürek ile birlikte… İsmet Paşa ile mülakatta…
Ulus Gazetesi’nde İstihbarat şefliği sırasında Gazanfer Kunt’dan Basın Yayın Hukuk Müşaviri Halit Altan oğlunun da gazeteci olması için yardım ister. Henüz öğrenci olan Çetin Altan ve arkadaşı Cüneyt Arcayürek gelir gazeteye. Beyhan Cenkçi, Ülkü Arman, Aydın Köker gibi isimlerde Kunt’un yanında başlarlar mesleğe.
ANKARA BASINI
Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentindeki basını da anlattı Gazanfer Kunt.
“1946 da Türk Basın Birliği vardı, Başkanı da Falih Rıfkı Atay idi. Sonra politik mülahazalarla isim değişti, Ankara’da Cemiyet kuruldu. Falih Rıfkı yeniden seçildi. Bir dönem de ben başkanlık yaptım;
İstanbul Cemiyeti, Akdeniz de vapur gezileri düzenlerdi. Ankara, Tarsus gibi gemiler vardı bunları kiralar, gezi organize ederler ve gelir sağlarlardı, Sedat Simavi bey de başkan. Bizim arkadaşlar da heves ettiler, bir gezi düzenlediler, fakat bana gelen haberler kötü. İdare heyetinden bazıları komisyon alıyor, nazik bir durum. Araştırdık, gizli toplantılar falan yapılıyor sonunda kanıtladık tabi… Hukuki yönünde bize genç Avukat Emin Paksüt yardım ediyor. Aralarında arkadaşlarım da var, hatırlamak dahi istemiyorum o olayı, sonuç:’heyeti umumiye kararı ile geçici olarak ihraç’.
Bu hareketin lideri benim, yeni yönetim oluşacak, Ecvet Güresin’de Ankara’ya yeni geldi, Cumhuriyet Gazetesinin temsilcisi, sordum, istiyorum dedi, onu yaptık, ben de yardımcısı oldum. Ondan sonraki dönemde de ben Başkan oldum. Yani 27 Mayıs 1960 ihtilalinde Cemiyet Başkanı bendim ve çok eziyet gördüm.
Gazete sahibi olarak sürekli teftişgörüyorum, her gün hesaplarım inceleniyor falan ayrıca da başkanlıktan istifa etmem için de baskı yapılıyordu Sonraki seçimde aday olmadım. Metin Toker’i başkan seçtik.
İHTİLAL SIKINTISI
“Bir partinin ortaya attıklarına askerlerde inandı profesörler de ama memlekete onca kıymetli insana yazık oldu” diyen Gazanfer Kunt o günleri de şöyle anlatıyor.
“Ankara Telgraf gazetesinin sahibiyim, Fethi Giray ve Tuğrul Aşuroğlu da ortaklarım. Ben kendi adıma büyük bir gazete çıkarmak için de çalışma yapıyordum. Adı Tasvir, Şevket Süreyya Aydemir başyazarı, o zaman adı komüniste çıkmış, Ahmet Emin falan tu kaka yapıyor. Nihat Erim’de yazarlarımız arasında, konuştuk anlaştık.
Başbakan Adnan Menderes ile de çok iyi dostuz, karşılıklı sevgi ve saygımız var. O günlerde Atina’ya bir seyahat olacak, Menderes, hem gazete sahibi hem Cemiyet Başkanı olduğumdan Gazanfer’de gelsin demiş. İstanbul’dayım bir haber geldi ki seyahat iptal edilmiş, Başbakan beni Eskişehir’e çağırıyor. Yeni gazetenin hazırlıkları içindeyim, büro tutuldu, afişler basıldı…
Ben Eskişehir’e gitmedim, o gece İhtilal oldu, ortalık toz duman.Ankara’ya döndük, Basın Yayın Genel Müdürlüğüne getirilen Ertuğrul Alatlı isimli bir Kurmay Albay, İstanbul Cemiyet Başkanı Burhan Felek ile sürekli bizi çağırıyor.
Yeni gazete için İş Bankasından kredi çıktı fakat kullanmamışım… Bana çok eziyet yaptılar, her gün gazeteyi bastılar, hesapları incelediler, içeri atmak için çok uğraştılar ama bir şey bulamadılar”.
KUDRET’Lİ GÜNLER
İhtilal sonrasında yayına başlayan ve 1961 seçimlerinde etkili olan Kudret Gazetesi’ni de Gazanfer Kunt şöyle anlatıyor.
“Osman Bölükbaşı’nın da niyetli olduğunu öğrendim, ikimiz de ihtilale karşıyız,
birleştik ve Kudret’i çıkardık. Şevket Süreyya, Fuat Arna, Nurettin Ardıçoğlu, Ragıp Akyavaşve tabi ki Bölükbaşı yazarlarımız. Mesleğe Kudret’te girenler de SavaşKıratlı ile Barlas Küntay imkanlar kısıtlı ama ilk kez Anadolu’ya günlük dağıtım yapılıyor. Kudret görevini yaptı, seçimde Bölükbaşı, 54 milletvekili ve 16 senatör ile Meclise girdi. Daha sonra da gazeteyi kapattık. Matbaa benimdi, saate 20 bin basıyordu. Makinaları elinden alınan Ulus’u daha sonra da Ankara’da Hürriyet’i bastım, sonra da rotatifi onlara satarak kendimi emekli yaptım. Çünkü insanlardan nefret ettim. Tahran Caddesinde oturuyoruz, Menderes tutuklu, ailesi de bize çok yakın bir apartmandalar, karşı partiden bir milletvekili de ikimizin arasıda, Menderes’in idam edildiği gece evinde parti verdi. Ertesi gün de Menderes’in eşyaları bir çuval içinde evinin kapısına bırakıldı…
Cevat Şakir çok iyi dostumdu, Bodrum’u bize sevdirmişti. Karımla el ele verdik, jeeple dolaştık ve Torba’ya karar verdik. Bize deli falan da diyorlardı çünkü ilk evi yapıyorduk orada…
ANKARA’LI GAZETECİLER
Gazanfer Kunt arkadaşlarını anlatmaya “hepsi parasızdı, en iyi yaşayanlar, Orhan Veli ve Melih Cevdet’ti” diyerek başladı ve şöyle sürdürdü:
“Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı, Baki Süha, Mehmet Kemal gibi daha sonra edebiyatta ismini duyuranlar o zaman gazeteci, daha sonra bunları Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel himayesine aldı, tercüme işlerinde kullandı da durumları düzeldi. Sabahattin Sönmez, Mekki Sait, Emin Karakuşda dönemin önemli gazetecileri ama hiç geçinemezler.
Basının merkezi, Meclis ve matbaalar nedeniyle Ulus. Posta Caddesi’ne girişte sol kolda iki meyhane vardı. İlki, sahibinden sanıyorum Kürt’ün yeri olarak bilinirdi. Ucuz şarap, köfte ekmek falan olan bir yer. Burada içenlerin gözleri de kapıda olurdu, paralı biri gelince hemen davet ederlerdi belki ısmarlar diye.
Ankara gecelerinde günün yorgunluğunu atarken…
İkincisinin adı Şükran’dı, nemrut bir sahibi vardı, burası daha üst sınıf idi.
Elçilik mensuplarının, bürokratların gidebileceği tek yer, göçmen Beyaz Rusun yeri Karpiç idi. Girişten sonra hangar gibi bir yerdi. Orkestra çalardı. Burada Metrdotel Serjz vardı o daha sonra Yenişehir’de Süreyya’yı açtı. O zaman Vali ve Belediye Başkanı olan Nevzat Tandoğan, Yenişehir’de kahvehaneye bile izin vermezdi çünkü.
Nil, Tabarin isminde barlar vardı. Ankara Palasın pavyonu vardı. Gazi Çiftliğinde Bira Parkı ve Maltepe’de Bomonti vardı.
Ulus’ta Yeni ve Kulüp sinemalarına gidilirdi. Tiyatro Cebecideki Konservatuar da idi, Opera binası Sergievi idi. Muhsin Ertuğrul onu daha sonra tiyatroya çevirdi.
Sıra eski Ankara’ya gelince Gazanfer Kunt’un sorusu ile karşılaştık, “Gazi Lisesi nerede?” yanıtı da kendisi verdi.
“Hergele Meydanında diyeceksin ama değil. Galatasaray Lisesine rakip olarak kuruldu. Bu günkü Gazi Üniversitesi’nin olduğu tarihi binada. Ben 1933-34 de okudum, öğretim kadrosu İngiliz idi. Hatta Atatürk’ü de orada gördüm, gelir öğrencilerle sohbet ederdi.”
SANAYİCİ KUNT
Gazeteciliğin yanı sıra dostları onu sanayiciliğe de sokmuşlar. İskitler caddesinde cam imalatına giren Kunt Vehbi Koç’tan aldığı borcu da şöyle anlatıyor.
“Beni işe soktular, fabrika kuruldu fakat işletme sermayesi yok. Vehbi Bey iyi dostum, 25 bin lira borç istedim. Beni aldı, Ulus’taki binaya götürdü. Yönetim kururlu toplantısı varmış, içeri girdik, çoğunu tanıyorum. Arkadaşlar borç istiyor verelim mi falan diye şakalaştı. Parayı aldım, günüden önce de ödedim. Bir süre sonra tekrar istedim vermedi, “alışkanlık olur” dedi. Bana derdi ki, ortaklar hanımlarınızı sıkı fıkı etmeyin, erkekler meyhanede barışır, onlar zor barışır… Ben de Vehbi Bey’e jest olsun diye Rahmi Koç’u matbaaya çağırdım gel gazeteci ol dedim, hayır dedi”.
ÖĞÜTLER
Her kademesinde bulunduğu gazetecilik ile asra yaklaşan ömründeki deneyimler ışığında öğüt istedik Gazanfer Kunt’dan. “Olaylara çok pasif kalıyorlar” diyerek şunları söyledi:
“Allah versin, daha çok kazansınlar ama bağımlılık yapar, bu kadar tatlı şeyden ayrılmak zordur. Cemiyet binamız Kızılay’da Bulvar üzerinde idi, dışarı çıktığımızda, belki yüz defa şapka çıkartır, selam alırdık.
Gençler, gazeteciliğin şan, şeref ve onurunu korusunlar. Meserret Kahvesi’ndeki (Bab-ı Ali de, gazeteci ve yazarların müdavimi olduğu kahvehane) çay-simit-peynir, Alfa Romeo’dan daha makbuldür.
Kunt, eski cemiyet binasında Erdoğan Tamer (solda) Beyhan Cenkçi ile sohbet ederken…
Cemiyet Başkanı da dahil, yarının ne olacağı belli değil. Cemiyetin imkanlarını sosyal yardıma kaydırma yolları bulunmak büyük bir hizmet olur. Kaş’da bir huzur evi, lüks değil…
Hepsine başarılar dilerim”.
50 yıllık sevgili eşi Nedret hanım ile İzmir’de ki evlerinde…