İlkokulu beş ayrı okulda okudu, sinemaya ilgi duydu, tiyatro eğitimi aldı, TRT ye Kameraman olarak girdi, programcı olarak emekli oldu. Kıbrıs Barış Harekâtına katıldı, Gazi unvanı aldı, ekrana taşıdığı konuların takipçisi olarak isim yapan Ertürk Yöndem ile anılarını tazeledik.
Soyadı kanunu ile Erzurum- Aşkale- Pırnakaban köyüne gelen görevli, kimsenin fikrini almadan ‘Y’ harfi ile başlayan soyadları dağıtır ve bunları da nüfus kütüklerine kaydeder. Bu dağıtım ile Yöndem soyadını alan aileden Yemen Bey, Ilıca Öğretmen Okulunu bitirir, köyüne öğretmen olarak döner ve akrabalarından Kıymet Hanımla da yaşamını birleştirir. Bu evlilikten üçüncü çocuk olarak Ertürk Yöndem de 29 Ekim 1944 günü baba ocağında dünyaya gelir. Babasının daha sonra Ankara’ya atanması ile İlkokulu her yılı ayrı okular da olmak üzere tamamlayan Yöndem, Yıldırım Beyazıt Lisesinden de mezun olur.
Ertürk Yöndem’in çocukluğundan beri hedeflediği meslekler vardır. Birincisi Harp Okulu, lisede edebiyat bölümü olduğundan bunu kaybeder, Hukuk Fakültesini kazanamayınca ikinci hedefi de biter, üçüncü hayali olan sinema üzerinde yoğunlaşır. Yöndem anlatıyor:
TİYATRO EĞİTİMİ
“ Üniversite sınavlarında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Tiyatro Kürsüsünü kazandım. Ailem tiyatro kültürüne pek sahip değildi. Hatta bizim oralarda, ‘tiyatora’ denilir ve pek sempati ile de bakılmazdı. Babam, madem kazandın git dedi ve ben 1964 yılında okula kaydoldum. Birçok kıymetli hocam oldu, önce Avusturyalı Max Maynike ile Özdemir Nutku, Sevda Şener ve Metin And gibi profesörlerimizden çok şeyler öğrendik. Şimdi Profesör olan Nurhan Karadağ ve ünlü sanatçı Köksal Engür ile birlikte öğrenciydik.
Okulda oyunlar sahneye koyardık, Plavtos’un ‘Palavracı Asker’inde, Güngör Dilmen’in ‘Midas’ın Kulakları’nın da sahneye çıktım. Okul olarak Fransa’nın Nansi kentinde yapılan’ Üniversiteler Arası Oyun Yarışmasına’ katıldık ve derece aldık.
Bende sinemaya karşı büyük bir ilgi vardı, çok film izlerdim, bunun için de yazlık sinemalarda gişe memurluğu da yapardım. Her gün okula gidiyorum ve bir taraftan da kendimi sorguluyorum’ ben ne olacağım?’ diye. Sinema ve tiyatro arasındaki sanat anlayışını çözmeye çalışıyordum. Sahne bana göre değildi, Yazarlık uzun vade benim bekleyecek maddi ve manevi gücüm yok, ben yönetmenliği hedef aldım.”
SİNEMA DENEMELERİ
Son sınıfta mezuniyet tezi olarak ‘İsyancılar’ adlı eserini incelediği Recep Bilginer ile yaptı söyleşi onu sinemayla tanıştırır. Bir sezon çalıştığı Yeşilçam da ‘Dokuz Dağın Efesi’ ve ’Aragon’un Fedaileri’ adlı film setlerinde görev alır, Atıf Yılmaz ve Memduh Ün gibi ustaları tanır. Sektördeki çıkar savaşları onu sinemadan uzaklaştırır ve Ankara’ya döner. Bir yıl mezun olduğu Yıldırım Beyazıt Lisesinde, Yedek Öğretmen olarak fizik dersine girer ve askere gider.
Polatlı Top ve Füze Okulundaki Yedek Subay eğitimi sonrasında, 1970 yılı 30 Ağustos Bayram tatilinden yararlanarak köylüsü Reyhan Hanım ile yaşamını birleştiren Ertürk Yöndem, eşini de alarak kıta hizmeti için Kars’ın Göle ilçesine gider. 18 aylık vatani görevini tamamlar ve Ankara’ya dönüş için trene binerler.
TRT’YE ELEMAN ALINACAKTIR!
Gelecek arayışı içinde olan Yöndem, yaşamını değiştiren olayı şöyle anlatıyor:
“O günlerde, özellikle doğu bölgesi seyahatlerinin tek aracı tren, Kars’tan bindik kuşetliye, geliyoruz. Bende, ufak bir transistörlü radyo var, gece son ajansı dinliyorum, o zaman ‘Ajans’ denilirdi TRT haberlerine. Haberin sonunda, Televizyona birçok dalda eleman alınacağı üzerine bir de duyuru yayınlandı. Duyuruda, adaylarda aranılan özellikler arasında sayılan çeşitli eğitim kurumlar içinde, ‘Tiyatro Kürsüsü’ mezuniyetini duyunca, bende sönmekte olan umut ışığı canlandı, hayatımın en güzel günlerinden birisiydi. Başvuru da ertesi gün saat 18’e kadar…
Biz gece yarısı Ankara’ya, geldik, sabah erkenden kalktım, istenilen belgeleri topladım ve kurumun Kızılay’daki binasına gittim, başvurumu yaptım ve hemen de sınava girdim. Başvuranları gruplar halinde sınava almışlar, son gün olduğundan komisyon da orada beklemiş, hemen sınava girdim, sorduklarını bildim ve başvuru için geldiğim binadan 1971 yılı Ekim ayında, Stajyer Kamera Asistanı olarak çıktım.
Birçok dalda eleman alınacaktı, ben kamerayı seçtim. Çünkü sanatın temelinde görsellik yatar, Yeşilçam’da da yönetmenin kamerayı iyi bilmesi gerektiğini öğrenmiştim, hedefimde ilerledim. Sonat Konar, Osman Aslan, Vedat Güresi, Yalçın Gökçebağ şu anda hatırladığım dönem arkadaşlarımla birlikte eğitimlere başladık. Stajyer Kamera Asistanı olarak hem göreve gidiyorduk hem de ders alıyorduk. Usta kameramanların ekibini oluşturuyorduk, benim ustam Ziya Uçkan’dı, ondan çok şey öğrendim. 16 Milimetre Perfore film çekiyoruz, seyyar ‘karanlık oda’ diyebileceğimiz bir düzende hazırlanmış özel siyah torba içinde kasetlere film takıp çıkartabiliyoruz. Çekim sistemimizde ışık düzeni yok, objektife diyafram ayarını sen yapıyorsun falan.”
PROGRAMA YÖNELİYOR
Asistan Kameramanlar bir havuzda toplanmıştır ve her tür göreve gitmektedirler. Güzellik yarışmasından, Akdeniz Oyunlarına, yangın veya sel felaketinden, İstanbul Boğazındaki ünlü yalıların tanıtımına, Başbakan veya Cumhurbaşkanını gezilerine kadar görev yaparlar. İşlerin yoğunlaşması ve ihtisaslaşma gereği ile de yeni bir düzenleme yapılır, Ertürk Yöndem de Haber Dairesine geçer. Yıllarca haberden habere, ilden ile sırtında kamerası ile koşan Yöndem’den ufak magazin haberleri de istenilir. Güncel konuları üç beş dakikaya sığdırarak hazırladığı filmler ilgi ile izlenmektedir. Ertürk Yöndem, programa yönelmesini de şöyle anlatıyor:
“ Tiyatro bölümünde, insan öğrendik biz, insana insanla anlatan bir sanat dalında yetiştim. Kısa magazin programlarım yayınlanıyordu, tabii benim de hedefim program yapmaktı, bana da imkân sunuluyordu, değerlendirdim. Bu ufak çalışmalarımda başarılı oldum ki, 1973 yılında, ilk Toprak Reformu konusunda programı ben çektim. Urfa’nın Parapara köyünde yapılan törene Başbakan Yardımcısı Merhum Alparslan Türkeş katıldı, reformu başlattı ve ilk dağıtımı yaptı. Burada hazırladığım program ilgi gördü, benim için de iyi bir moral güç oldu. Haber Dairesi yöneticileri, ana haber bülteninin sonuna ‘Olayların İçinden’ adı altında bir kuşak koydu, burada da çok yayınlarım oldu.”
SIKINTILI GÜNLER
Başarılı çalışmaları ile ünlenen, idealist bir yayıncı olan Ertürk Yöndem, yaşadığı sorunları anlatıyor:
“1982 yılında kurum içinde açılan sınavla Prodüktörlüğü kazandım, ‘Haberden Habere’ adlı Programı hazırlamaya başladım. Sorunları irdeleyen, çözümüne yönelik çareler arayan ve en önemlisi, konuları takip eden bir yapı oluşturdum. Yayınlayıp unutmazdım, ekrana taşıdığımız konuları daha sonra gider durumuna bakardım. TRT bir Kamu Kurumu ben de memuruyum ama sorunu getir ekrana yay, sonra unut, bana göre değil…
Programlarım ilgi görüyor, bana bir görev verildi, Bafa Gölünün Devletleştirilmesi… İstenileni hemen anladım ve -kovulmak da dahil- her şeyi göze alarak ‘yapmam, yaparsam da doğruları anlatırım’ dedim. Yönetimin çeşitli kademeleri ile çok tartıştık, çok görüşmeler yaptık girmedim, o program da yapılamadı…
Ailelerinden kopmuş veya kopartılmış, ‘Köprü Altı Çocukları’, sosyal bir yara olan alkol bağımlılığını konu alan ‘Kronik İntihar’, önemli bir sorundu ve ilgi gördü. Bununla beraber ekonomiye de yer verdik, istenilen düzeye bir türlü çıkamayan taze meyve ihracatımız ve buradaki aksaklıkları konu alan programımda da ilgililere önemli mesajlar ilettik.
1984 yılındaki Şemdinli ve Eruh Baskınları ile programa ‘terör’ konusunu da aldık ve burada da çözümü konusunda farklı örgütlerden görüşlere de yer verdik. Program, 1988 yılında ‘Perde Arkası’ adını aldı ve emekli olduğum 2003 yılına kadar 456 bölüm ekrana geldi.”
ANILAR
Ertürk Yöndem, Türk televizyon tarihinde ilk kez yaşanan, ‘gizli çekim’ yaptığı esaret günlerini de şöyle anlatıyor:
“Birinci harekâtta gitmiştim Kıbrıs’a ikinci de başka arkadaş gidecekti, işi varmış benden rica etti ve Ziya Ergun ile yola düştük. Mersin’den on gazeteci arkadaşımla birlikte deniz yoluyla adaya geçtik. Çatışma bölgesine gitmek istiyoruz, limanda duran bir minibüsteki subaylardan rica ettik, kabul ettiler yola çıktık. Ben daha önce geldiğim, harekâtın akışını izlediğim için biliyorum, yanlış yöne gidiliyor, uyardım, tepki alınca sustum bir iki dakika sonra da Rumların eline düştük. Bizi öldüreceklerini düşündüğüm için burada bana düşen görevi de ‘belge bırakmak’ olarak kabul ettim ve gizli çekim yaptım. 50 Saniyelik bu görüntüde, bizi yakalayanlar vardı, tutulduğumuz yer belli idi ve on Türk Gazeteci burada ve burada bu şartlarda diye çok net anlatabiliyordu…
Belki bu büyük bir hataydı, yakalansam, hepimizi kurşuna dizerlerdi, arkadaşlarımı da tehlikeye attım ama bunu başardım. Bu televizyon tarihimizin ilk ‘gizli çekimidir’ ben de ilk resmi Gazi Kameraman.
Akdeniz Oyunlarında, Ziya Uçkan’a asistanlık yapıyorum, film çekiyoruz. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da açış konuşması yapacak, biz, üç dört kaset hazırladık, değişim sırasında konuşmayı kaçırmayalım diye. Sunay mikrofona geldi ve ‘Akdeniz oyunları hayırlı osun’ dedi ve indi, biz önce şaşırdık sonra da sevindik, iş bitti çünkü…
Ertürk- Reyhan çiftinin Türker ve Sencer isminde iki oğlu, Deniz Mert ve İpek Ada isminde ikiz torunları var. BU SÖYLEŞİ 2014 YILINDA GAZETECİLER CEMİYETİ LOKALİNDE YAPILMIŞTIR.